HACCI ANLAMAK

HACCI ANLAMAK

 

 Hac hayatımız boyunca birikip katmerleşmiş günah kirlerinden arınmak ve bunların affını istemektir.

 İslam davetinin başladığı, Kur’an’ın nazil olduğu, her türlü çile ve ızdırapların çekildiği, sabrın ve mücadelenin bayraklaştığı, her tarafı bin bir hatıralarla dolu mekânları görüp yüce dinimizi ve bize, kadar nasıl ulaşabildiğini kavrayabilmek için  yerinde görerek İman ve İslam nimetini daha iyi anlamaktır.

          Ondört asır öncesine dönüp Rasulullah’ın devri asrı saadete yolculuk yapıp, onun bastığı topraklara ayak basarak, yüz sürmek, aynı havayı koklamak, ondört asır öncesinden Rasulullah’ı tanımak onu ve yüce davasını anlamaktır.

          Dilleri farklı, ırkları farklı, renkleri farklı, kılık ve kıyafetleri, örf ve adetleri farklı, coğrafyaları farklı, ama aynı Allah’a inanmış aynı peygambere ümmet olmuş, aynı kitapla amel eden, dini bir, duası aynı, anlayışı aynı, maksadı aynı, kıblesi aynı olan ve tanışmadığımız halde en az günde beş kere namazında bana dua eden, benimde ona her namazımda dua ettiğim belki bir daha hiç karşılaşamayacağımız kardeşlerimizle tanışmak, sohbet etmek, dertlerimizi paylaşmak, hepsinden ötesi aynı imam arkasında omuz omuza saf tutup beraber namaz kılmak beraber secde etmek beraber ağlamaktır.

Her türlü mevkinin makamın, rütbenin, statünün, zenginliğin, fakirliğin, rengin, dilin, memleket farkının, cinsiyet farkının ortadan kalktığı, o ihram elbisesini giyerek şöyle bir çevremize baktığımızda, kadınla erkek, amirle memur, efendi ile köle, generalle er, işçi ile patron,  devlet reisiyle vatandaş, köylü ile şehirli hepsi aynı ihramda, hepsinin dilinde aynı lebbeyk, aynı duayı okuyor, aynı yolu yürüyor, aynı teri döküyor, düşüncesi aynı, korkusu aynı, ümidi aynı, maksadı aynı ama farklı farklı insanları görünce adeta ölümden sonrasını, mahşerde toplanışı hayal ederek bizi bir başka aleme taşır. O hesap gününü hatırlatır. O anı bize yaşatarak bundan sonraki geri kalan hayatımızda kendimize çeki düzen vererek iyi bir kul olmamızı sağlar.

      İhram bizi her türlü süsten ve gösterişten kibirden, uzaklaştırarak, her türlü günahı, şehveti, dünya zevklerini     yasaklayarak; değil canlılara, cansız varlıklara, doğaya, çevreye, bitkiye bile zarar vermeyi yasaklayarak hatta, değil kavga etmeyi münakaşa bile etmeyi büyük günah sayarak,, kibri kırıp tevazuyu öğreterek, bizleri melekleştirir. Bize meleksi bir hayat yaşamayı öğretir.

      Hac ve Umre İbrahim’leşmedir, İsmail’leşmedir, Hacer’leşmedir. Binlerce  sene sonra aynı mekânda aynı sahnede aynı role soyunup bir İbrahim bir İsmail ve bir Hacer olup Allah’ın huzurunda, Şeytanın karşısında aynı duruşu, aynı davranışı göstermektir.

Yani kısacası Hac ve Umre dünyanın en mukaddes ve en mübarek mekânları olan Mekke-i Mükerreme’ye Medine-i Münevvere’ye yapılan ve bir hiçbir turistik seyahate benzemeyen harika bir yolculuktur.

 Asırlar önceki geçmişe ve ölümden sonraki geleceğe yapılan yani bütün zamanları içine alan, zamanlar üstü bir yolculuktur.

            Allah’a ve Rasülüne misafir olmak için yapılan muhteşem bir yolculuktur.

Allah’ın 4000 yıl öncesinden İbrahim (as) in dilinden yaptığı davetine icabet etmektir.

Ervah aleminde (Kalu Bela’da) Allah’la yaptığımız ahdimize sadık kaldığımızın isbatıdır.

Hac ve Umre; yapılan fedakarlıklar çekilen sıkıntılar ve bunlara gösterilen sabır ile, Hac ve Umre sırasında yaşanan duygu ve düşüncelerle yaşanan bir kulluk eğitimidir. Bu sebeple insanın ruhsal yönden kişilik gelişimini sağlayan bir ibadettir. Bunun en bariz örneğinin hacının hacdan geldikten sonra müsbet yöndeki değişiminden görüyoruz.

Hiç olmamasını arzu ettiğimiz fakat maalesef geçmişte hepimizin işlediği çeşitli yanlış işlerimiz, yanlış yönelişlerimiz, günahlarımız vardır. Izdırabını ve korkusunu yaşadığımız bu günahlardan kurtulup yaşantımıza yepyeni lekesiz beyaz bir sahife açarak hayatımıza sevinçle ümitle tekrar merhaba demektir. Allah’la yeniden bir kulluk sözleşmesi yapmaktır.

Hac, terk ederek başlar. Haccın ilk öğrettiği şey budur. Çünkü hiç kimse terk etmeden bulamaz. Ayrılmadan kavuşamaz. Mahrum olmadan nail olamaz. Sırt dönmeden yüz çeviremez. Değere kavuşmak için fiyat terk edilir. Büyüğe kavuşmak için küçük terk edilir. Sevaba kavuşmak için günah terk edilir. Yüceye kavuşmak için alçak terk edilir. Kâbe’ye kavuşmak için sıla terk edilir. İçe kavuşmak için dışa veda edilir.

Yaşayanlar çok iyi bilir. Hac doyulmaz bir lezzettir. İçtikçe yandıran, yandıkça içilen bir su gibidir. Kanmak, doymak, bıkmak kelimeleri anlamını yitiriyor. Tıpkı âşığın dediği gibi;

 “ Öyle müştak olmuşum ki ben sana

 Tâ senin yanında bile hasretim sana!”

 Aynen şiir mısralarında söylendiği gibidir. Yanında bile hasretliği çekilen bir sevgilidir hicaz bölgesi.

Hac ve umre yolculuğu bir turistlik seyahat değildir. Biz gezip görmeye gitmiyoruz. Bu bir turistlik seyahat olsaydı. Allah Kâbeyi Arabistan çöllerine değil bir sayfiye yerine koyardı. Oysa Allah bu yolculuğun her türlü nefsi ve şehevi arzulardan uzak olup sadece Allah rızası ve kulluk bilinciyle yapılan bir yolculuk olması için hac ibadetini ve Kâbeyi nefsin hoş geleceği sayfiye yerinde yapmadı.

 Dolayısıyla bu yolculuklar kişinin manevi  hayatını gözden geçireceği ve ruhi bir yenilenme gerçekleştirmesini sağlayan ibadet yolculuğudur.

Bunun için başından sonuna  kadar bu yolculukta  ibadet bilincinin muhafaza edilmesi  gerekir. Aksi halde manevi açıdan içi boşaltılmış bir turistik seyahate  dönüşür.

Hac öyle büyük ve muhteşem bir sosyal etkinliktir ki dünyada, milyonlarca kadın ve erkeğin, her yıl aynı zaman ve mekânda toplandığı, ne dini ne dini olmayan bir başka sosyal etkinlik örneği yoktur. Hac ibadetinin, dünyada rakibi yok.

Hangi yönetim, hangi doktrin, hangi felsefe, hangi ilim, hangi teknik, hangi sportif organizasyon vs. 1400 seneden beri kilometrelerce uzaktan aynı duygularla (aşkla, imanla, ihlasla, sevinçle, mutlulukla, ümitle, heyecanla) aynı şeyleri milyarlarca insana  yaptırabilir.

Bu kadar insanın gönlüne  bu doyumsuz hac, umre yolculuğunun sevdasını  koyabilir.

İslam’ın hak din oluşunu anlamak için umre ziyaretine bakmak yeter.

Hac uykunuzun bile ibadete çevrildiği bir ibadettir.

Evimizden, çocuklarımızdan, işimizden bizi meşgul eden tüm meşgalelerimizden uzaklaşıp kendimize daha doğrusu rabbimize ve dolayısıyla kulluğumuz için zaman ayırmadır.

Allah’la yeniden bir sözleşme yapmaktır.

Kendimize reset atma, revizyon yapma, kulluğumuza yeni ayar vermedir.

Akü doldurmadır.

HAC’DA SEMBOLLERRİ ANLAMAK

İHRAM

 

İhramını kuşanan hacı, artık Allah’ın dininin ensarı olmaya adaydır. Eğer sözünde durursa, İslam ona hicret edecektir. Eğer durmaz ve kendini kirletirse, İslam ondan hicret edecektir.

Kefen gibi beyaz örtüler bize  ölümü, yeniden dirilişi, haşrı, Arasat meydanını hatırlatır. İnsanlara ziynetle, servetle, makamla böbürlenmeyi kaldırıp eşitliği gösterir.

      Soyunmadır; (dünyadan ve dünyaya ait her şeyden) mevkiden, makamdan, servetten, dünya zevklerinden, kültüründen hatta senin kimliğini gösteren elbiseden bile soyunmadır.

      Baş açık yalın ayak, aç ve muhtaç, yokluk ve yoksulluk görüntüsü içinde bize tevazu, aczimizi ve zilleti öğretir.

      Faniliğin karanlıklarından ebediliğin nurana çıkarır.

İHRAM YASAKLARI

 

      Süsten, ziynetten, gösterişten uzak, kavgadan, münakaşadan uzak, canlı ve cansız her türlü varlığa zarar vermekten uzaklaşmak, meleklerin hayatıdır. Bu melekleşmedir.

TELBİYE

 

      Geldim Allah’ım, buyur Allah’ım, emrindeyim Allah’ım, evimi, ailemi, sevenlerimi, işimi dünyaya ait her şeyi terk ettim. Davetine geldim. Bak bazı helalleri bile senin için terk ettim. Ne dersen de! Ne istersen yapmaya hazırım buyur demektir.

      Bundan sonra İslam üzerine yaşayacağıma tekrar tekrar söz veriyorum. Taahüt ediyorum.

      Hacı adayı telbiye çekerken Allah’ın kulu ve onun emrinde olduğunu başka hiç kimseye itaat etmeyeceğini dağa, taşa, yere göğe bütün insanların duyup şahitlik etmesi için tekrar  tekrar bağırıp ilan edip slogan atmaktadır.

IZTIBA  REMEL VE HERVELE

 

      Güç gösterme psikolojik savaşta galip gelmek üstün olmak. Dünyadan kaçmak rahmete koşmaktır. Her an hazır güçlü ve dinamik olmaktır.

TAVAF

 

      Mikro sistemde elektronların çekirdeğin etrafında, makro sistemde yıldızların güneşin etrafında döndükleri gibi.

Güneşi ve çekirdeği merkez edinip yörüngelerinden çıkmadıkları gibi, vahyi, Kur’an’ı ve İslam’ı merkez edinip onun yörüngesinden  çıkmayacağımızı  remzeder.

      Karanlıkta kalma korkusuyla kelebeklerin ışığın etrafından ayrılmayıp döndükleri gibi bizde Kâbeyi, vahyi, Kuran’ı, İslam’ı merkez edinmeyip terk edersek, İslam’ı kurtarıcı bir ışık gibi bilmezsek karanlıkta kalır, dalalete düşeriz düşüncesini ruhumuzda yaşatmak ve o yörüngeden çıkmadığımızı herkese ve kendimize göstermektedir.

 İnsan tavaf ederken arşı alayı kuşatıp onun etrafında dönen meleklere benzer. Önemli olan bedenin değil beytin rabbini hatırlayarak kalbin tavaf etmesidir.

      Bu dinin etrafında pervaneler (kelebek) misali kenetlendiğinde kurtuluşa ulaşabilmenin mümkün olduğunu bildiren ibadettir.

KABEYİ  KIBLEGAH  EDİNME

      Müminin her halükarda ve her konumda ve  her pozisyonda olursa olsun yani zengin, fakir, genç, ihtiyar, kadın, erkek, evli, bekar olsun, hangi zamanda, hangi ülkede, hangi siyasi şartlarda olursa olsun, rahat veya  zor şartlarda, ticarette, siyasette, cihad da, sulhta, ferdi hayatında, toplumsal konularda yani kısacası her şart ve halde vahyi ve Kur’an’ı kıblesi kabul edecek  İslam’a sırt dönmeyecek yönünü ve yönelişini, İslam’a Allah’a ve onun evine yaparak çözümü orada  arayacak anlamını taşır.

KABE GÖRÜNÜNCE

 

      Kabenin azameti düşünülmeli, Kâbe’yi değil Kâbe’nin  Rabbini görür gibi olmalı, en azından onun bizi  görüp murakabe ettiğini düşünmeli.

      Kabeyi görmek nasip olduğu  gibi Kâbe’nin Rabbinin cemalini de cennette görmeyi arzu ve dua etmeli.

SAY

 

      Mesela Safa’yı terazinin sevap kefesi, Merve’yi de günah kefesi olarak düşünüp ikisi arasında acaba hangisi daha ağır daha  çok diye bir ona koşup bakan bir  diğerine koşup telaşla, korkuyla heyecanla ikisi arasında koşuşturmaya benzer.

      Hz. Hacer  gibi çölün ortasında yapayalnız bile olsa inancından, ümidinden ve Allah’ın yardımından ümidini kesmeden tekrar tekrar aynı tepelere gidip yardımı gözetlemektedir.

Say; sonuç aynı gibi gözükse de ümitle, sabırla, ye’se düşmeden, yılmadan sonuca koşmak rahmetle (zemzeme) ulaşıncaya kadar gayret etmektir.

KABEDE  NAMAZ

 

     Cemaatle namaz kılarken bir saf bile önde olmanın ne kadar büyük sevap olduğunu düşündüğümüzde K’abe de namaz kılmak bütün ümmetin en önünde namaz kılmaktır.

      Her zaman her  hayırda en önde olmak geç ve geriye kalmamak.

ISTILAM VE TAVAF

 

      Allah’la kulluk sözleşmesi yapıp el sıkışıp söz vererek şöyle der; Söz yarabbi artık bundan sonra emirlerin etrafında yörüngeden çıkmadan, haramlara ve yasaklara dalmadan pervaneler gibi dolaşacağım. Emrettiğin gibi kul olacağım demektir.

MÜLTEZEME VE KABENİN ÖRTÜSÜNE SARILMAK

 

      Yaramazlık yapan çocuğun kendini affettirmek için annesinin eteklerine yapışıp gözyaşı dökerek özür dileyip kendini affettirmeye çalışması gibidir. Anne her ne kadar onu ilk seferinde reddetse de o özründe ve ağlamasında ısrar ettiğinde ana yüreği ona dayanmaz onu sevgiyle rahmetle kucaklayıp her şeyi unutarak onu affeder.

ARAFAT VE MÜZDELİFE VAKFELERİ

 

      Arafat vakfesi, mahşer yerinde Arasat meydanında toplanıp bekleşmeyi

      Müzdelife vakfesi ise, büyük mahkemede Allah’ın huzuruna çıkıp hesap vermeyi hatırlatır.

KURBAN KESME

 

      Allah yolunda malından vazgeçebildiğini göstererek ihramda bir ot bile koparmak yasakken ama sen emredince ben ihramda iken can da alırım can da veririm demektir.

  Hacının kurban ettiği koyun, keçi, sığır, deve değil kendi heva  ve hevesi şehveti  ve arzularını kurban eder.

      Hz. İbrahim canından da çok sevdiği oğlunu İsmail’ini nasıl kurban ettiyse bizde dünya da o kadar çok sevdiğimiz İsmailleşmiş her şeyimizi Allah sevgisi yanında kurban ederiz demektir.

TRAŞ OLMAK

 

      İslam dışı bütün düşünceleri, fikirleri, ideolojileri, İslam dışı duyguları ve kulluğa engel olan bütün kötü ahlakı kazıyıp kafadan atmaktır. Bundan sonra hayatımda (kafamda) ancak İslam bilgi ve düşünceleri yetişecektir demektir.

 Kendi varlığının da bir parçasını kesip kurban eder ve böylece sanki Allah’a şöyle der; “Rabbim gerekirse senin uğruna Allah yolunda canımı da kurban edebilirim.”

TAŞ ATMA

 

      Taşlama bir anlamda şeytana karşı girişilen bir  savaşı sembolize eder. Attığı  her taş nefsine, şehvetine ve şeytana fırlatılır. Şeytanın bizi kandırdığı kulluğumuza engel olan, gurur, kibir, mal, mülk, makam, mevki, rütbe, şan, şöhret, benlik, gençlik, evlilik, çoluk çocuk vs. gibi şeytanın bütün cephelerini, tuzaklarını, yok etmek, kulluğumuza ve sorumluluğumuza engel olan her şeyi, her kötülüğü ve onun kaynaklarını taşlayıp yerden yere vurmaktır.

 70 adet ve değişik gün ve cephelerden defaaten  ve tekrar tekrar (küçük orta büyük şeytanı) taşlama yaparak takribi 70 yıllık hayatımız boyunca ne  zaman, nerede, ne şart ne tuzakla şeytan ve yandaşları  karşımıza çıkarsa çıksın bizde her zaman onu taşlayacağız ve savaşacağımızı sürekli kılacağız anlamındadır.